Bir an duruyorum. İlkokuldaydım.
23 Nisan müsamereleri için dans gösterisi hazırlıyorduk. Yerli malı haftası
kutluyordum. Okula süslü püslü beslenme çanları içinde kek ve meyve suyu
götürüyordum. Evcilik oynuyordum. Aksam ezanı okunurken 5 dakika daha sokakta
oyunda kalmak için anneme yalvarıyordum.
Bir an duruyorum. Ortaokuldaydım.
19 Mayıs için parende falan attırmaya çalışıyorlardı. Okul servisinde son ses
müzikle çılgınlar gibi eğleniyorduk. Okul pikniklerinde kimin annesi daha güzel
sarma/kısır yapmış diye kendi aramızda yarışırdık. Kızlarla evcilik oynamayı
bırakmıştık. Artık Hey Girl dergisi okuyoruz. Saçlarımızı örüp aralara boncuk
takıyoruz.
Bir an duruyorum. Lisedeyim. Bir
yandan okul, bir yandan dershane… Haftanın yedi günü doluyuz. Dersler, özetler,
testler, sınavlar… Vakit buldukça daha doğrusu cesaret buldukça dershaneden ya
da okuldan kaçıyoruz. Göztepedeki cafelerde takılıyoruz. Sinemaya gidiyoruz.
Kim kime bakmış, kim kime mesaj atmış, kim kiminle çıkıyor… Dedikodunun dibine
vuruyoruz. Sonra bir deneme sınavında puan düştümü.. Aha sıçtık bir iki ay iki
katı test iki katı soru…
Bir an duruyorum. Üniversitedeyim. Çok havalı bir bölüm kazanmışım. Yönetmen olacağım. Kendime güvenim on numara beş yıldız. 17 yaşında hiç bilmediğim bir şehirde kendime düzen kurmak üzere yeni bir hayata başladım. Eve çıktım. Pazardan alışveriş yapmayı öğrendim. Yemek yapmayı hatta börek yapmayı bile öğrendim. Film festivalleri, ilk senaryo denemeleri, vizeler, finaller, çekilen kısa filmler, reklam filmleri, belgeseller… Fakülte kantininde sınava yarım saat kala havada uçuşan not kağıtları asıl önemlisi de Türkiye'nin dört bir yanından gelen güzel insanlarla kurulan arkadaşlıklar dostluklar.
Bir an duruyorum. Evliyim. Özel bir kuruluşta çalışan, hayalleri - hedefleri olan, başında kavak yelleri eserken ruh ikizine rastlayan, ilk görüşte aşık olan, adı üstünde yıldırım aşkı… hemen evlilik,hemen balayı… ve artık bu koskoca dünyada geleceğe doğru yalnız değil eşiyle birlikte yol alan, en büyük üzüntüyü, kederi, acıyı da, en büyük mutluluğu, sevinci, heyecanı da yaşayan... Bu dünyada "zaman" kavramının insana her şeyi öğrettiğini bilen bir kadınım.
Ben daha çok büyümekten, açıkçası her sene bir yaş daha, bir yaş daha derken yaşlanmaktan korkuyorum :( Biliyorum kaçınılmaz bir yoldan kaçmaya çalışıyorum ama yinede korkuyorum. Eşimde dalga geçiyor "birden bire şak diye yaşlanmayacaksın ki, yavaş yavaş olacağı için sende alışacaksın diyor" ama bak yukarıda neler yazdım. Okul yıllarım daha dün gibi aklımda. Şimdi aynaya bakıyorum büyümüşüm. Koca kadın olmuşum. Nasıl geçmiş onca yıl? Aynaya bakıyorum inanamıyorum. Allah ömür verir de yaşarsam eğer, bir gün duracağım. Aynaya bakacağım yüzü kırış kırış yaşlı bir ton ton nine göreceğim. “ Ben daha yeni evlenmiştim. Gençtim güzeldim. Nasıl geçti bu zaman. Ben ne zaman yaşlandım? Nasıl geçmiş onca yıl?” diyeceğim. Geçen 82 yaşında bir ninenin yanına oturdum. Nine, yattığı yerden doğruldu, zar zor oturdu. Karşı duvardaki 65 sene öncesine ait düğün fotoğrafına daldı. "Ben çok güzeldim. Ben çok güzeldim kızım. Çok güzel bir kadındım. Gençtim, güzeldim, hamarattım..." gözleri doldu, benimde… Teoman'ın da dediği gibi "Nasıl oluyor vakit bir türlü geçmezken yıllar hayatlar geçiyor..?"