19 Ekim 2011 Çarşamba

Şıngır Şıngır

Nasılda moda oldu şıngır şıngır bilezikler... Benim bileklerim ince oldu için birçok bilezik elimden düşüyordu.  Hafta sonu hiç aklımda yokken denk geldi bu şıngırdaklar :) Şıngırdak diyorum çünkü çok fazla ses çıkarıyor. Olsun varsın diyorum ve ben severek takıyorum :) 

15 Ekim 2011 Cumartesi

"Yalnız" İlk Gece

Bir ömür boyu birlikteliğe imza attığımız o günden beri hiç ama hiç ayrı uyumadık. Birkaç kere tartıştığımız küs numarası yaptığımız olduysa da gecenin karanlığında beni saran kolların beni ısıtan aşkın oldu. Çoğu zaman senden önce uykum gelir. Sen televizyon izlerken seni öperim yatağımıza giderim. O yatakta tek başıma yatarken, yatak büyür ben küçülürüm. Sanki beni yutmaya çalışır. Uyuyamam. “yaaaaaaaa” diye bir bağırıveririm. Anlarsın sensiz uyuyamadığımı. Gelirsin hemen yanıma.

Dün gece saat bir otobüsüne almıştın biletini. Gündüzden hiç gidecekmişsin gibi gelmiyordu. Düşünmüyordum. Akşamüstü içim daralmaya başladı. Ağzını açtığın an lafı yapıştırdım sana. Elimde değildi. Anlayamadığım bir sinir harbi yaşıyordum. Akşam olduğunda, Gözüme dolan yaşlardan önümü göremiyordum. Bir yandan da yemek için bir şeyler hazırlıyordum. Sanırım hayatımın en kötü makarnasını pişirdim sana.  Yapış yapış hamur hamur oldu. Ama sen sesini çıkarmadın.

“ıımmm doydum valla. Ellerine sağlık aşkım” dedin.

“Ama makarna iğrenç olduuuu” diye ağlamaya başladım. O an için başka ağlayacak sebep bulamadım çünkü. Çocuk gibi “sen şimdi gitcennn. Ben yalnız kalcammm.” Diye ağlamak istemedim. Ne de olsa ben artık büyümüş olmalıyım. Evli barklı kadınım sonuçta.

Annemi kollarımın arasında kaybettikten sonra oldu. Yeni yetme 17 yaşımda genç bir kızdım. İçime işlemişti, Sevdiğim insanları kaybetme korkusu, yalnız kalma korkusu.

Şimdi;

Erkek kardeşim arabasını deli kullanıyor. “Deli-kanlı” nede olsa. Ama ya bir şey olursa?

Kız kardeşimin öz güveni maşallah tavan yapmış. Ama o da “ Deli – çağında” Ya bir şey olursa.

Aslında pinpirikli bir insan hiç olmadım. Ama söz konusu kardeşlerim ve sen olunca…

Bütün akşam sana hizmette sınır tanımadım. Sen şakaya vurdun. “ Oh valla yaa ben hep iş seyahatine çıkayım, üstüme titriyorsun.” Diye gülüyordun. Beni neşelendirmek istiyordun. Bense sana doya doya bakabilme derdindeyken bir milyon kere seni sevdiğimi söylüyordum.

Vakit geldiğinden seni kapıdan uğurlarken bildiğim bütün duaları okudum. Allah işini rast getirsin. Seni bütün kötülüklerden korusun. Sağ sağlım gidip gelesin diye.

Sen yanımdayken sanki seni gönül rahatlığıyla koruyorum. Sen şimdi uzağa gidince seni koruyamayacağım.

Bir gecede melankoliğe bağladım. Bunalıma girdim. Gecenin birinde açtım “gün akşam oldu” dizisini elimde peçete tek gecelik yalnızlığıma ağladım. Belki de içimde geçmişin acısıyla biriken gözyaşları vardı. Onları tazeledim. 

13 Ekim 2011 Perşembe

Evlilik Getirisi

Evlenme arifesi sıranda özellikle çalınır kulağına insanın.
“ falancalar geçen sene evlendi ya…” “eeğğğ ” “ İşte ilk aydan bütün büyü bozulmuş”
“yok yok bence evlilik aşkı öldürüyor. Evlendiğin o zarif düşünceli kibar adam gidiyor, yerine sorumsuz kaba bir insan geliyor. Eğğ bu durumda aşk meşkde yalan oluyor.”
“Evleniyorsun iyi hoşta birkaç yıl sonra her şey monotonlaşıyor tek düze oluyor. Bir bakıyorsun aşk gitmiş yerini alışkanlıklar almış.”

Evlilik aşkı kesinlikle öldürmüyor dostlar. Buna kanaat getirdim. Doğru insanla yapılan bir evlilikte aşk gündün güne büyüyor. Paylaştıkça büyüyor, yaşadıkça büyüyor. Zaten eşimin doğru insan olduğuna emin olduğum için benim hiç tereddüdüm yoktu bu konuda. Yanılmadım da Allah şükür!

Ama hesaba katmadığım, hiç aklımda yokken tecrübe ettiğim bir konu var.

EVLİLİK İNSANIN ENERJİSİNİ BİTİRİYOR!!!

Vallahi bu nasıl bir etki bilemiyorum. Neden kaynaklanıyor az çok biliyorum. Ama eşimle çıktığımız zamanlarda nişanlı olduğumuz zamanlarda haldır haldır ikimizde çalıyorduk. Akşamları işten çıkıp koştur koştur buluşuyorduk. İzmir kazan biz kepçe geziyorduk. Eşle dostla gecenin yarılarına kadar eğlenip ertesi gün sabahtan işe gidiyorduk. Nasıl bir enerji… Nasıl bir aktivite çılgınlığı…
Sonra evlendik ve biz bir süre sonra sadece haldır haldır çalışmaya başladık. Eşle dostla görüşemez olduk. Gidilmek istenen görülmek istenen birçok yere gidemez olduk. Hep evde oturmak için birimizden birinin bahanesi oluyor. İlk zamanlar bunu yeni evimizin, aşk yuvamızın hevesiyle olduğunu düşünüyordum. Fakat pek öyle değil sanırım. İşte bir pazarımız var evde yatıp dinlenelim. İşte hafta içi akşamları bir şey yapmak olmuyor, çünkü ertesi gün iş var uykusuzluk yorgunluk oluyor (niyeyse bu evlendikten sonra oluyor) Cuma gecesi desen cumartesi çalışıyoruz boşver. Cumartesi gecesi desen eğğ ertesi günü tatil olan tek gece; anneler – babalar bekler, eş dost bekler, kardeş bekler, komşu bekler… Sus sus hiç kimseye ses etmeyelim kuralım sofrayı evde takılalım.
Hadi tamam bütün mesele gezmek tozmak değil. Akşam geliyorum yemeği zor hazırlıyorum sanki. Kaldı ki bir iki ortalığı toplamak, çamaşırları katlamak – ütülemek… Yemekten sonra kendimi bir atıyor koltuğun üsten… Kalkabilene aşk olsun.  Çocuk olduğunu hiç düşünmek bile istemiyorum tabi. Evleneli kaç zaman oldu hala kek yapmayı öğrenemedim. Hem zamansızlık, hem tembellik.  Ağğ şu tarif güzel, bu tarif güzel. Neyse annemde yapılmışı var. Çoğu zaman üzülüyorum. Enerjimi nerede unuttum bulamıyorum.

Son olarak da bütün bunlara en büyük sebep:
Haftanın 6 günü
Sabah 9
Akşam 78 çalışma temposunu kınıyor;
kendime ve evliliğime enerji katmak istiyorum.

7 Ekim 2011 Cuma

Bu Nasıl Manşet!

Sabah servise yetişmek için evden çıktık. Binamızın altında bakkalın önünden biniyoruz servise. Her sabahta adetten gibi oldu bakkalın kapısında duran gazetelerin manşetlerine göz atıyorum. Bu sabah neye uğradığımı şaşırdım! Haber Türk'ün tam manşet olarak verdiği haber fotoğrafı dehşet vericiydi. Yine bir koca cinayeti... Haber zaten başlı başına bir facia, bunun resminin bu şekilde manşete taşınması hayret verici. Ben bu fotoğrafı burada paylaşmayacağım, çok merak eden olursa Haber Türk'ün ilk sayfasına bakması yeterli. Eminim sizde bana katılacaksınız. Satışları arttırmak için bu kadar da duyarsızlık olmaz! İş ahlakına yakışmaz bu manşet. Cinayet fotoğrafının üstünde ne bir buzlama ne bir sansür! Ben bir iletişim fakültesi mezunu olarak habercilik ahlakını oldukça iyi biliyorum. Bu manşetteki haber fotoğrafı kesinlikle habercilik ahlakı içermemektedir. Editöründen Haber müdürüne, Grafikerinden dizgicisine... Hepinizi kınıyorum !!!

Bunlar da ilginizi çekebilir:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...