11 Ağustos 2011 Perşembe

Dekolteli EKG

Ben daha önce hiç böylesine genel bir kontrol yaptırmadım. Amann biliyorum yılda iki kere yaptırmak lazım falan da... İş güç diyorsun bir sürü bahane buluyorsun erteleye erteleye yıllar geçiyor. Bu sefer kesin olarak randevuyu da aldığımda içimde bir korku ve ısrarla gitmemek için bir bahane uydurma isteği geldi. Oturup düşününce farkettim ki Allah korusun her hangi kötü bir şey çıkarsa sonuçlarda bununla yüzleşmeye cesaretim olmadığını farkettim. Genel bir kontrolden check-up dan kaçma nedenimin temelinde bu korku yatıyordu. Ama bir yanda da erken tanı diye bir şey var. Yine Allah korusun bir şey görülürse erken tanıyla hemen müdahale de edilebilir. Neyse artık bekar değilim. Kendime olan sorumluluğum dışında sorumlu olduğum bir eşim var. Ayrıca en önemlisi yarın bir gün sorumluluğun en büyüğü bir bebek sahibi olmak var. Bütün bu etkenler ve sorumluluklar bir araya gelince; bir ay önceden aldığım check-up randevumuz için eşimle birlikte hastaneye gittik.  Bütün tahlillerimizi verdik. Tabi yorucuydu zemin kata in, 3. kata kayıt yaptır, 2. kattan tüpleri al, 4 kata tüpleri ver... Son olarak EKG (kalp atış ritim kont. gibi birşey) ve Gögüs tomografisi kalmıştı.  Baktık bir kapının üzerinde EKG yazıyor. Ama kapı kapalı içeride bir hasta var. O çıkınca biz gireceğiz. Hiç sıra yok rahatız. Neyse kapı açıldı hasta çıktı. Dedim ilk ben gireyim. Girdim odaya. Birde ne göreyim. 1,70 boylarında sarışın bir bayan. (hemşire mi ? doktor mu? bilemiyorum artık) Beyaz, oldukça cüretkar göğüs dekolteli bir bluzun altına siyah beyaz mini mini bir etek. Benim gözler bi yerinden çıktı. Dedim nerede bu beyaz önlüklü saçı tepesinden toplu heşire nerede bu hemşireeeeeeee ? Seksi hemşire masasında bir şeyler yapıyor. Döndü bana "SOYUN" dedi. Nasıl dedim. "Üstünüzü tamamen çıkarıp uzanın" dedi. Neyse dediğini yapıyorum. O da bir sürü kablolu falan cihazlar çıkarıyor. Uzandım ben. " Allahım diyorum. Ben çıkınca eşim girecek bu odaya. Bu kadın ona da " SOYUN ve UZAN" diyecek. Bir sünger gibi bir şeyi ıslattı ıslak ıslak her yerime sürdü. bir takım cihazlar bağladı. Ama ben uçmuşum. Fantezi dünyasına geçiş yapmışım. Şimdi bu kadın eşimi de böyle ıslatacak mı elleriyle, Şu cihatları eşime takarken çok eğilmez inşallah laan her yeri görünür valla. Birde huyludur benim ki yaa. Şimdi bu cihazları takarken kocam gıdıklanır gülerse bu seksi hemşirede güler mi ki yaw?

Elime bir kalp grafiği çıkmış kağıt verdi "toparlanabilirsiniz, diğer hasta gelsin." Benim odadan bir çıkışım varmış ( daha sonra eşim anlatıyor) Eşim bir şeyler soruyormuş ben, cevap vermeyi bırak yüzüne bakmıyormuşum. Ben odadan çıktım ama Fantezi dünyasındaki kurgularımdan çıkamamışım anlaşılan. Neyse bir süre sonra eşim çıktı. Onunda elinde kalp grafiği olan kağıttan var grafiğin sonunda durum yazıyor. Eşim " benimkinde normal yazıyor ya seninkinde" diye sordu. Dedim benimkinde "kurgulanmış kıskançlığa bağlı  aşırı çarpıntı yazıyor." Biz gül gül öldük tabi. Halbuki kıskançlık huyum yok denecek kadar azdır. Ama bazen nedenini bilmediğim bir şekilde olayları kurgulayıp eşimide başrole koyuyorum maşallah :) Allaha şükür ki bu kurguları alıp gerçekmiş gibi eşime yansıtmıyorum. Ama çok komik oluyor vallahi. O gün bütün gün bunun geyiği döndü. Ben bir şey beğeniyorum biraz pahalı diyelim eşim bir duruyor " bak vallaha benim kalbim sıkışıyor bir EKG daha çektirmem gerekebilir" sağlık sözkonusu tabiki çektirebilir ama bir dahakine seksi hemşire yerine göbekli gözlüklü tonton doktor amca çekse daha iyi olur dimi?

9 Ağustos 2011 Salı

Sürpriz Düğün

Tatildeyken görümcemin sürpriz düğününü öğrenince hemen vitesi 5'e takıp hızlıca gezimizi bitirdiğimizi yazmıştım. Bir haftada olursa da oluyormuş dedirten düğün organizasyonumuz başarıyla gerçekleşti. Eniştemiz İngiltere'de oturduğu içindi bütün telaş ve hız. Düğünden hemen sonra balayına gittiler ki, vakit kaybetmemeleri gerekiyor eniştenin günleri sayılı, yarın İngiltere'ye geri dönüyor. Görümcem de dil sınavını verdikten ve vize işlemlerini hallettikten sonra İngiltere yolcusu. Balayında oldukları için bir haftadır görüşemiyoruz ve kendisini çok özledim. Gurbet ellere gidince ne yapacağız hiç bilmiyorum. Eşim her zaman bir kızı olsun ister. İşte biz tatildeyken ablası arayıp da biz gün aldık haftasonu evleniyoruz dediğinde eşimin gözleri doldu. Düğün günü ise gerçekten çok duygulandı. Şuan da "Aşkım ben hep kız çocuk isterdim ya, tabi Allah hayırlısını versin ama galiba en iyisi erkek olması. Kız vermek çok zormuş yahu " demez mi?
Tek temennimiz bir ömür boyu mutlu olmaları. 
İşte günün anlam ve önemini anlatan bir kaç kare...

Güzel gelinimizin, ablamızın kırmızı kuşağını eşim bağladı.
Ömür boyu birlikteliğe "EVET" dediler



8 Ağustos 2011 Pazartesi

1. Yılımız

Ben senin eşin değilim, karınım ! Bakma daha ilkel durduğuna, ruhu vardır kelimelerin. “Karı – Koca” “eş”ten daha çok şey anlatır. Hatta bize unutulmuşları hatırlatır.

Sahi, biliyor musun? Neden erkeğe “koca” kadına da “karı” demiş eskiler?

Eşin değil karınım! Kedilerin eşi olur, terliklerin de… İnsanın eşi olmaz. Bir ömür eşlik ediyor diye mi sevgiliye eş denir? Eşlik etmek yeter mi? Fazlasını beklemez mi insan yârinden? Kelimeleri yitirmeseydik anlardık belki, evlenecek erkeğe eskilerin neden “koca” dediklerini. Çünkü “koca” bilge demektir, yüce demektir.  Koca demek, dağ demektir. Ne kadar yüce olursa olsun, üstünde kar olmayan dağ eksiktir. Dağların yücesine kar yağar diye kadına da “kocanın karı” demişler. Bakma şimdi evlenenlerin “karı-koca” ilan edildiğine. “Koca ve onun karı” olmalıdır aslında.

Yani yüce bir dağ olmalı adam.

Kar gibi pak ve masum olmalıdır kadın.

Örtmeli ve bir ömür, süsü olmalı dağın. Çünkü üşür tepesinde kar olmayan dağ, ne karda yüce olursa olsun, yarım görünür…

Eşin değilim Karınım senin! Sana benzemeye çalışmıyorum. Sana bir sen daha lazım değil. Ama unutma ki sensiz yarımım… Eksiğim… Her zaman söylemem, ama sen anla.

Eşin değil, Karınım… seni tamamlayan ve bir ömür boyu seni sevecek olan…

Sonsuza kadar.

5 Ağustos 2011 Cuma

Marmaris'ten Nokta Atışları

Tatilimizin 4. günü yıldırım hızıyla ve büyük bir sürprizle görümcemin düğün haberini aldık. Tatile çıkmadan önce her şey yerli yerinde monoton bir haliyle bıraktığımız ailemiz bir hafta içerisinde baya bildiğiniz düğün organizasyonu yapmışlar :) Biz haberi alınca bir şok olduk zaten. Nasıl ya? eeğ biz daha tatildeyiz. Gidecek çok yer vardı. Ne yapacağız Ne edeceğiz falan derken hadi bakalım dedik ve taktık vitesi 5'e hızlandırılmış bir tura çıktık :) Buyurun fotoroman tarzında son hız yaptığımız nokta atışlarımız...
Öncelikli durağımız Kızkumu... Hakkında çok çeşitli hikayeler anlatılan Kızkumu'nun özelliği denizin ortasına kadar kumdan bir yol olması... Neredeyse karşı kıyıya yürüyerek geçebiliyorsunuz. Fakat sağ ve sol taraf inanılmaz derin. Sadece düz bir kumdan yolu izliyorsunuz. Benim kot tulumum neredeyse tatil boyunca üzerimden çıkmadı. O kadar rahattı ki... Gerçi bol dökümlü bir kesimi olduğu için biraz kilolu gösteriyor :) ama tatildeyiz kim takar kiloyu ;)

Oradan devam ettiğimizde Orhaniye'ye gittik. Zaten bir kaç kilometrede bir enfes koylarla karşılaşmak mümkün.



Orhaniyeden sonra Selimiye geliyor. Selimiye küçük bir sahil kasabası olmasına karşın ünlülerin uğrak yeri. Minik bir limanı var. 5-10 masalı şirin restoranları var. 
Selimiye'den devam ettikten sonra eşimin asıl hayali olan yere geldik.
Bozburun
Eşim askerliğini burada yapmış. Bilirsiniz erkekler ister uzun dönem yapsın ister kısa dönem.. Yıllarca askerlik anılarını anlata anlata bitiremezler :) Nasıl heyecanlıydı Bozburuna vardığımızda. İndik dolaşıyoruz. Her köşesinden bir hatırası canlanıyor başlıyor anlatmaya. Bende böyle küçük kendi halinde bir kasaba bekliyordum. Fakat küçük ve hiçte kendi halinde olmayan aksine sosyetik oldukça lüks ve birbirinden güzel yatların demirlediği bir kasaba çıktı :) İşte aşağıdaki resimde eşim Bozburun jandarma karakolunun önünde :)
Eşim askerliğini yaptığı sırada biz tanışmıyorduk bile. Bu yüzden onun anılarına ortak olamadım. İşte ne biliyim sana şurda mektup yazmıştım. Şu ankesörlü telefonla seni arardım.Şurada oturur seni düşünürdüm gibi beni ilgilendiren hatıralar yoktu :) Olmasını o kadar çok isterdim ki... Yok yokkkkk öyle hatıralarının baş rolünde öyle başka bir kız falanda yokmuş rahat olun Aşkım askere gittiğinde bekarmış :) Dönüşte beni bulmak için vatani görevini tamamlamış gelmiş :) Yalnız küçük bir ayrıntı var Jandarma karakolunun önü. Eğer ki askerlikte  eşimi bekliyor olsaydım bu jandarmanın konumu askerlik dönemini biraz kıskançlık krize sokabilirmiş :) Bakınız eşimin yeri gelip kapıda nöbet tuttuğu Jandarma karakolunun hemen önü:
:) 
Bu nedir dedim yaa :) Böyle karakolmu olur? Ne yapıyordunuz burada? Üstsüz güneşlenen turistleri mi denetliyordunuz? "Vallahi hayatım askerliğin ilk haftası annemi arayıp hawai şortumla güneş gözlüğümü göndermesini söyledim" demez mi? Hahahaha bu Bozburunda hakikaten çok eğlendik yahu :) Nasıl olsa askerlik bitmiş beyefendide gelmiş benim olmuş. Rahat rahat gülüp eğleniyorum tabi :)
Tatil bitti sanıyorsanız yanılıyorsunuz :) Fakat bu post çok uzadı devamı için ayrı bir post hazırlayacağım.
Bu nedenle bu son fotoğrafımda tatilin anlam ve önemi için gelsin.
Bu satıra kadar beni okuduysan arkadaşım çok teşekkür ederim. Anılarımı paylaşmaktan çok mutlu oluyorum umarım sende keyif almışsındır :) Hadi bakalım bir sonra ki postta görüşmek üzere ;)

3 Ağustos 2011 Çarşamba

Turunç 'Cennetin Köşesi'

Marmaris'ten çıktık yola İçmeleri geçince önünüze koskocaman bir dağ çıkıyor. Daracık çok çok virajlı bir yolu var. Başlıyorsunuz dağa tırmanmaya. Önce "vayy canına çok güzelll" çamların kokusu, kuşların cıvıltıları arasında arabayla yavaş yavaş tırmanırken dağa... Mis gibi doğanın kokusu sizi büyülüyor. Derken, dağın zirvesine iyice yaklaştığımızda benim yüreğim ağzıma gelmeye başlamıştı. O kadar yüksekte ve o kadar virajlı yolda uzaklara baktığında enfes bir Marmaris manzarası hemen önüne baktığında ise dev uçurumla burun buruna geliyorsun. Gerçekten heyecanlıydı. Çıktık dağı bir de inmesi var tabi. Bir çıktığın yol kadar da iniyorsun. Allahım diyorum ne var bu dağın arkasında :)
İşte dağın arkasında saklanmış cennetin bir köşesi Turunç
Denize uzanan dağların arasında Turunç koyunu görünce tamamdır dedik. Bu dağı tırmandığımıza değdi. Bir gün önce Marmaris'ten telefonla rezervasyon yaptırdığımız oteli bulmakta hiç zorlanmadık. Yol bizi kendiliğinden otelin önüne çıkardı. Otelimiz 3 katlı Butik otel tarzında bir yerdi. Plaja sıfır olması beni benden almıştı zaten :) Otelin giriş katını lobi ve plaja bakan bölümünü restoran yapmışlar. Restoranın üstünde iki katta ise güzel odalar. Zaten otel Turunç koyunun tam ortasında kalıyordu.
İşte otelden Turunç koyu görünümü.
 Koyun sağ tarafı...
ve sol tarafı...
Deniz tertemiz, sıkış tekiş bir kalabalık yok. Sakinlik ve huzur hakim. Dinlenmek için ideal bir yer. Odamıza yerleştik. Balkonda biraz oturduk ki manzarasıda güzeldi. İşte bir iki kareyle odamızın balkon manzarası...
Sonra ki 3 gün boyunca burada çok güzel bir tatil yaptık. 
Tatilin keyfini doyasıya yaşadık :)
Ve bir tatilci blogger geleneğini bende yerine getirmiş oldum bu fotoğrafla :)
Kumsala Aşkımızın imzasını atmadan olmazdı ama...
Vuwwww romantizim hat safhada :)









Marmaris Merkez

İzmir'den sabah saat 6-7 gibi çıkmayı planlasakda evden çıkmamız 11'i buldu :) Neyse koyulduk yollara. Yüzümüzde güller açıyor tabi Tatile gidiyoruz pür neşe, şarkılar türküler arabada eğlence dorukta :) Aydın otobanını geçtikten sonra yol kenarındaki çöpşişcilerde yemek yemeden olmazdı. İnanılmaz lezzetli minik minik şişlere geçirilmiş etin yanında çoban salata ve yörük ayranı... Hımmm enfes...
Sonrasında Muğla veee Marmaris'e gelmiş bulunuyoruz. Tabi kalacak yer ayarlamadık. Öyle bakınıyoruz etrafa bir çok yer doğal olarak dolu. Boş olan bir kaç otelinde çalışanlarını eşimin gözü tutmadı. Merkeze yakın bir otel bulduk. Odaya çıktık yerleşmek üzere. Bir bey de bavullarımızı taşıyor. Oda çok küçüktü. Duvarda eski bir klima vardı. "Affedersiniz bu klima çalışıyor mu?" diye sordum. Adamda " tabi efendim çalışıyor 10 lira extra" dedi.  Biz eşimle gülmekten koptuk tabi. Sonra nese dedik nasıl olsa oteli kullanmayacağız. Üstümüzü değiştirdik mayolarımızı giydik havlularımızı aldık, İçmelere gittik. Plaja serildik. Buz gibi bir bira elimizde. Dalgaların sesiyle yol yorgunluğunu denize bıraktık. Ohhhh bir rahatladık. Durup durup birbirimize "işte hayat bu aşkım yaa" diyoruz :) 
not: bu anlatmış olduğum anlardan hiç kare yok çünkü fotoğraf makinesini arabada unutmuştum :(
Biraz içmelerde turlayıp odaya döndük hazırlanıp tekrar çıktık. Bu sefer akşam yemeği için Marmaris marinasına. Birde arkadaşım vardı Marmarisli onunla haberleştik randevulaştık. Yalnız Marmaris merkezi bu yıl beni ciddi anlamda hayal kırıklığına uğrattı. Yani çok fazla kendini bilmeyen yerli turist vardı ve etrafa rahatsızlık verecek kadar ciddi boyuttalarda. Sokağın ortasında çocuğunu döven bağıra bağıra azarlayan, ellerindeki pet şişeleri çöpleri yerlere atan... Yabancı turistlerde bi acayipti. %70'i kız kıza gelmiş türk erkekleriyle ala len günlük macera yaşamak için sağ sola gezinen tiplerdi. Sokaklarda içip içip acayip hal ve hareketler sergiliyorlardı.  Amannn yerliside yabancısıda turistlerin hali hüsrandı yani. 
Biz bir şeyler yiyip marinada arkadaşımla buluşup bir restorana oturduk. İşte hüsran dolu Marmaris'ten fotoğraf bile çekmek içimden gelmezken o güne ait tek kare....
Zaten daha bu restorandayken ertesi sabah kaçmak için Turunçta bir otelden telefonla rezervasyon yaptırdık. Gece geç saatte döndüğümüz otelde yorgunluktan uyumak bir kenara sızıp kalmışız. Sabahta Erkenden uyanıp toparlanıp otelden çıktık. Kahvaltıyı yine marinada yapmayı tercih ettik ve yine arabada neşe ve eğlence dorukta Turunç'a doğru yola çıktık.

Tatil Bitti

Ahh Ahh tatile gitmeden önce yazdığım post daha dün gibi geliyor. Güzel günler ne kadar da çabuk bitiyor. Sizlerle paylaşacağım o kadar çok şey var ki... Bir tatil bizim için ancak bu kadar dolu dolu geçebilirdi :) Ancak bir gerçek var ki bu macera ruhuyla ordan oraya gitmek insanı gerçekten çok yoruyor. Bunu tatil bitince anladık. Çünkü hala üzerimizden tatil yorgunluğunu atamadık :) Millet tatile dinlenmeye gider biz tatilden yorulup döndük :) Ama neyse ki yorgunluğumuza değdi. Çok güzel günler, saatler, anlar yaşadık :)

Bunlar da ilginizi çekebilir:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...