30 Aralık 2010 Perşembe

"İZMİR"liyiz






Türkiye’den sıkıldığım zaman 

İzmir’e giderim ben.









Simite gevrek deriz biz...

Çekirdeğe
 çiğdem.

Kordon
 elektrik aleti değildir.

Kumru
 da kuş değildir bizim için...

Yengen’i
 yeriz.

Sen
 sigorta dersin... 

Biz
 asfalya deriz.

Uzatmayız...

Gidiyom geliyom
 deriz.

Domates dediğin, domat işte.

Evimiz isterse 800 metrekare olsun, balkonda otururuz. Hıdrellez filan gibi mazeretleruydurur, sabaha kadar sokaklarda içeriz. Bi oturuşta 60’ar 80’er midye yeriz, istifno severiz, cibez’e bayılırız; gece 3-4 gibi boyoz’a dalmazsak, kan şekerimiz düşer! Boş lafakarnımız toktur bu arada, tırışkadan teyyare gibi atasözlerimiz vardır...

*

Paraşüt kulesinden atlamayana kız vermezler; kızlarımızı da tavlayamazsın ha... Canıçekerse, o seni tavlar! Liseye giden kızının erkek arkadaşının olması kasmaz babaları;kendilerinin de kız arkadaşı vardı lisede... Bak iddia ediyorum, okey şampiyonası düzenlense, İzmirli kadınlar alır kupayı... Erkekleriyle kahveye giderler çünkü... Şaşırdın dimi? Al buna da şaşır, nargile içerler... Askılı giyerler, şortla gezerler, öküz gibi bakarsan,bi çakar, bi de duvardan yersin... Gönül Yazar’ız, Sezen Aksu’yuz; bir gül takıp dasaçlarına, çıktı mı deprem sanırdın kantosuna, Karantinalı Despina’yız... Sensin Varoş! Biz tenekeli mahallede bile el ele gezeriz.

*

Erkeklerimiz de fena değildir hani... Detaya girmeyeyim, Ayhan Işık, Metin Oktay, MustafaDenizli mesela, bi fikir verir sana... Ertuğrul Özkök’ün kırdığı cevizleri okuyoruz; eşi kafasına ütü atmış... Ayıptır söylemesi, Mahsun Kırmızıgül’le Alişan’ı ayırt edemeyiz biz.

*

Gülümseriz.

*

Enginarın başkentidir; İzmirlidir incir. Kazandibi hemşeri... 78 çeşit köftemiz olduğu için,McDonald’s’ın bunalıma girdiği tek şehirdir... Zeytinyağı severiz, dünyanın en boktan durumuna bile düşsek, zeytinyağı gibi üste çıkmayı daha çok severiz... Sana ne birader,keyfimizin káhyasıyız, yazlıklara gitmek için 8 şeritli otoyol yaptık; Güzelbahçe, Seferihisar, Urla, Karaburun, Çeşme, öbür tarafta Dikili, Foça, çipurayız... Pak Bahadur’uözleriz... Durup dururken faytona bineriz, bi yere gitmeyiz aslında, öööle turlarız... Hava güzel, daralırız, okulu ekeriz. Mezun olduktan sonra öğretmeniyle kadeh tokuşturmayanöğrenciyi zor bulursun İzmir’de.

*

Siz sembol diyorsunuz ama, saat kaç diye Saat Kulesi’ne bakanı bulamazsın, altında buluşanlar bile zahmet edip kafasını kaldırmaz, birbirine sorar saati! Rahatızdır...Çocukları Kemeraltı’da kaybederiz, alışverişe devam ederiz, esnaftan biri bulup getirir, çıkışta Kemeraltı Karakolu’ndan alırız... Ağlayıp zırlamak bi yana, çoğu dondurmayı bitirmediği için ayrılmak istemez karakoldan, iyi mi... Aceleye gelemeyiz! Bir sene öncedenduyurmaya başla, de ki, 22 Ağustos saat 20’de tiyatro başlıyor... 20.30’da geliriz...Sanatçılar da İzmirliyse, tiyatro zaten 21’de filan başlar... Uçak 6 saat rötar yapsın,istifimizi bozmayız, bizim için ekstra bira içme vesilesidir bu... Kuyruk olmaz, çünkü kuyruk varsa, İzmirli sıkılır, gider. Pratiktir... 201 sokağı bulduysan, yanındaki 202’dir. Tek tek isim vermeye üşeniriz.

*

35’imiz var.

35 buçuğumuz da var.

34 plaka gördük mü, kapışırız... Arkadan sirenleriyle isterse Cumhurbaşkanı gelsin, bana mı sordu, tarladan gitsin, makam arabasına yol vermeyiz.

*

Özetle, arızayız!

*

Erkek çocuklarına en çok "Efe" adı konulan şehirdir orası... Zeybek duyduğumuzda, içimiz cız eder, kalkar oynarız. Hasan Tahsin orada, Kubilay orada, Latife Hanım orada, Zübeyde Hanım bize emanet, bize... Mustafa Kemal de, ağlar kadınlarımız... Sokak sokak,bulvar bulvar, Milli Mücadele Müzesi’dir... İstanbul’daki gibi Birinci Ahmet Çeşmesi falanyoktur orada... Ankara’daki gibi Cinnah Caddesi, Arjantin Caddesi de bulamazsın pek...Recep Tayyip Erdoğan Kavşağı’nı teklif etmez hiç kimse.

*

Bakın, Tayyip Erdoğan dedim, aklıma geldi... Bugün İzmir’de miting yapacakmışBaşbakan.

*

Kendisine ev sahibi olarak, Ayla Dikmen’in Kordon’da üstü açık otomobille gezerken söylediği ve Türkiye’nin anca yıllar sonra keşfettiği parçasını armağan ediyorum: "Ben söylerken gülmedin mi? Falımızda ayrılık var demedim mi? Anlamazdın, anlamazdın..."



Yılmaz ÖZDİL

Pinokyo Müzikali

KALBİNİ ARAYAN TAHTA BİR ÇOCUK: NOKYO
Hiç eskimeyen bir hikaye, müzikle ve dansla geliyor!

Her yarı yıl tatilinde, çocukların hayal dünyasında yeni bir pencere açan BKM, şimdi de günümüz çocuklarını Pinokyo ile tanıştırıyor. Carlo Collodini’nin bir asırdır, nesilden nesile anlatılan kukla çocuğunun hikayesi, 21. Yüzyıl çocukları için rengarenk dekor  ve kostümlerle, birbirinden hareketli şarkılar eşliğinde sahnelenecek!
28 Ocak – 20 Şubat tarihleri arasında Ankara, İstanbul, İzmir ve Bursa’da sahnelenecek olan ödüllü müzikal, klasik hikayedeki tüm macerayı şarkılar ve danslarla sahneye taşıyacak.


Gösterinin Konusu:
Tahtadan kuklalar yaparak geçimini sağlayan Geppetto usta, bir gece yine kukla yaparken, küçük bir oğlu olmasını diler. Tam o sırada orada bulunan Mavi Peri de Geppetto’nun son yaptığı kukla olan Pinokyo’ya hayat verir. Fakat Mavi Peri’nin şartları vardır: Pinokyo  iyilik ve kötülük arasındaki farkı öğrenir ve iyi bir çocuk olursa gerçek bir kalbi olacaktır! Bir de her yalan söylediğinde küçük tahtadan burnu uzayacaktır!

Gösteri Tarihleri:
28 – 30 Ocak       Ankara       Ankara Arena
2 – 6 Şubat          İstanbul      İstanbul Kongre Merkezi
11 – 13 Şubat      İzmir           Karşıyaka Spor Salonu
16 – 20 Şubat      Bursa         Atatürk Kongre Kültür Merkezi-Osmangazi Salonu
Gösterini biletleri Bkm Gişe ve Biletix’te...
Bkm Gişe: 0212 236 18 18
Biletix: 0216 556 98 00
(bkmonline.net)

28 Aralık 2010 Salı

Yılbaşı Programı


Yılbaşını güzel bir mekanda eşle dostla canlı müzikli bir eğlencede kutlamayı çok istiyordum. Ama yaşadığımız talihsiz olay gözümü korkuttu açıkçası. Birde yukarıda bahsettiğim gibi yılbaşı günü çalışıyoruz ve kaçta çıkacağımız belli değil. Bir plan yapıpta gerçekleştirememek daha hayal kırıklığı yaratır. Sanırım son anda yapılan bir plan bize yol gösterecek yılbaşında.Hadi bakalım hayırlısı :) Eeğğğ ne demişler yeni yıla nasıl girersen öyle devam eder hahahaha :) 

Bu arada Yeni Yıla İzmir'de girecekler için, İzmirdeki yılbaşı organizasyonlarından bazıları şöyle:



Yılbaşı Kaya Otellerinde Kutlanır.
Altay 31 Aralık Cuma gecesi
Kaya İzmir Thermal & Convention / İzmir Kaya Kongre Merkezi’nde sahne alacak.
Ayrıntılı bilgi için; 0212 444 52 92







İzmir Balçova Termal Otelde

Yıldız Tilbe ve Süha eşliğinde eşsiz bir yeni yıl galası sizleri bekliyor.
Eşsiz yorumuyla Yıldız Tilbe, İzmirlilerin yakından tanıdığı Süha, Mezdeke dans üçlüsü Balçova Termal Otelde…
Tel: 0 232 364 45 05











Yepyeni bir yıla muhteşem yılbaşı programı ile
İZMİR ARENA’da giriyoruz.
Sevilen sanatçı Sıla 31 Aralık 2010 gecesi İzmir Arena’da.
Tel: 0 232 382 23 82

27 Aralık 2010 Pazartesi

Şehirdeki Üç Maymunlar

Büyük şehirde yaşamak zor… Hem de çok zor. Bunu bir kez daha anladım.
İnsanlar kendi yalnızlıklarında kaybolmuşlar.  İnsanlığın içindeki ‘insanlık duygusu’ ölmek üzere, anladım.
Yazık..!  Çok yazık...!
Herkes üç maymunu oynar olmuş. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” zihniyeti yerleşmiş büyük şehirlere…
Şehrin orta yerinde ailemle, şehir magandaları tarafından saldırıya uğradık. Dakikalarca arbede yaşadık. Bağırışlar,yumruklar,öfkeler,acılar,gözyaşları, kan…






Sorun bana hadi 
“etrafta kimse yok muydu?”
“kimse yardım etmedi mi?” sorun…

Size şu kadarını söyleyeyim; etrafımızda maymun ve yılan izleyicilerden başka hiç kimse yoktu. İnsanlık duygusu olan tek bir Allahın kulu yoktu…






Şükürler olsun ki, yara-berelerle atlatıldı. Büyük kayıplar yaşamadık. Ama yaşabilirdik de… İki gündür uyuyamıyorum. Gözümü her kapattığımda kötü şeyler geliyor gözümün önüne, nefesim kesiliyor.

Her zaman dediğim gibi… Yaşanılan her duygu hayata tuz biber olur. Ama bu seferki çok acıydı. Zehir gibi bir acı… 

25 Aralık 2010 Cumartesi

Pişmeyen Kek

Yemek tarifi veren bloglarda gezerken nasılda özeniyorum bir bilseniz... Hem göze hem damağa hitap eden birbirinden lezzetli kekler, pastalar, börekler... Nasıl güzel görünüyorlar. Sağ olsun marifetli blog sahipleri de bütün ayrıntılarıyla hazırlanışındaki tariflerden, sunumda gösterilmesi gereken ayrıntılara kadar okuyucularla paylaşıyorlar.

Aslında elim yatkındır. Güzel yemek yaparım. Fakat hamur işleri deyince bir duruyorum. Neden bilmiyorum ama belkide pratiğim olmadığı içindir. Birde yoğun çalışma hayatında akşam eve geleyim iki tepsi börek yada ne bileyim cevizli kek yapayım diyemiyorum :)
Taki dün akşama kadar... Eve geldim yorgunluk dinlemedim. Koydum önüme malzemeleri ve başladım kek hamuru yapmaya... Eşime de sürpriz yapacağım nasıl heyecanlıyım. Fırını ısıttım, kekin karışımını kalıba döktüm verdim fırına... 40 dk oldu baktım gerektiğinden fazla kabarıyor. Üstüde nar gibi kızarmış. Çıkardım keki ve soğumaya bıraktım. Soğuduktan sonra ters çevirip keki kalıptan almak istedim. Birde ne göreyim kek yüzeysel olarak pişmiş içi olduğu gibi sıvı hamur :( ayyy bir moralim bozuldu, bir hayal kırıklığı... dudağımı büktüm oturdum bir süre mutfakta... Eşim içeride herşeyden habersiz televizyon izliyor. Bende güya ona mis gibi kokan kekimi dilimleyecek tabakta çikolata sosu ile süsleyip yanındada bir fincan sütten yapılmış tarçınlı saleple ikram edecektim. Keki attım çöpe. Yaptım tarçınlı mis gibi bir salep eşimin yanına gittim. 
--"Çöpemi attın?" dedi.
Bildiğine şaşırdım. Yine dudağımı büktüm. Gerçekten çok üzülmüştüm ama.
--"Olsun olsun yapa yapa öğreniceksin napalım" dedi ve salebini yudumladı.
Bende yorgunluk üstüne yorgunluk eklediğimle kaldım ve uzandım televizyon seyrettim.

23 Aralık 2010 Perşembe

Terapi Yapan Diziler



     Günümüzün dizileri… Birçoğumuz şikâyet ediyoruz. Hep hüzün, hep gözyaşı, hep kötülük, hep sorunlar var. İzlerken insanın içini karartıyor. Birde bir gerçek var ki, izlemekten kendimizi alamıyoruz. Benimde aşağı yukarı her gün bir dizim var. Eşim izlememe çok kızıyor ve ben ısrarla izleyince salonda çok sıkılıyor.
    
     Dün gece Yaprak Dökümünü izliyordum. Eşim yine sıkılıp mutfağa geçmişti. Fikret’le Tahsin’in barışma sahnesi vardı. Çok duygusaldı. Gözyaşlarımı tutamadım.(Birçok dizide tutamadığım gibi) Bir güzel ağladım. Barıştılar sarıldılar öpüştüler…  Derken gözümden yaş akıyor ama bir yandan da tebessüm var yüzümde… Barıştılar ya…

     Salı günleri malum Öyle Bir Geçer Zaman ki var. İzlerken Ali’nin yaptıklarına sinirden elim ayağım titriyor. O küçük Osman gözyaşlarımı tetikliyor. Mete’nin deli cesareti ile yaptıkları ağzımı açık bırakıyor.
Ve daha birçok dizi...

    Yalnız nedenini bilmiyorum ama dizi izlerken bambaşka bir insan oluyorum dünyadan kopuyorum sanki… Kendimi öyle bir kaptırıyorum ki yanımda biri bir şey söylese imkânı yok duymuyorum. Diziyi izlerken o anda başka hiç bir şey düşünmüyorum. Tamamen izlediğim dizideki hayatlar, trajediler, aşklar… dizi neyse onu yaşıyorum. Belki inanmazsınız dizi iki saat sürüyorsa, iki saatin sonunda dizi bittiğinde kafam rahatlamış oluyor. İş yerinde gün boyu yaşanan yoğunluk stres… eve geliyorsun yemekti bulaşıktı telaş… Kafanda bir sürü düşünceler planlar…  Oturuyorum dizinin karşısına kâh ağlıyorum hıçkıra hıçkıra, kâh gülüyorum katıla katıla… Dizi bitiyor bir bakıyorum kafam dağılmış, rahatlamış, stresimden eser kalmamış. Duygusal bir boşalma seansı sanki…

     Ben anladım ki hayattaki koşturmaca, stres, yoğunluk karşısında izlediğim iki saatlik dizi, ağlatsa da güldürse de insana terapi oluyor.  

21 Aralık 2010 Salı

Ev Kurmak Zor Zanaat


Yaz aylarında müstakbel eşimle büyük bir telaş ve heyecanla ev kurma hazırlıkları içindeydik. Senelerdir ailemle oturduğum koltukları hiç sorgulamamış, hiç alıcı gözüyle bakmamıştım. Rahat rahat uzanıp keyfime bakıyordum. Halı ise küçüklüğümden beri ayaklarımın altında hep aynıydı modern olması yada dekorasyona uygun olup olmaması hiç ilgimi çekmemişti. Yemek takımıyla çatal bıçık takımının uyum sağlayıp sağlamamasının bir önemi yoktu. 

Ta ki... Evlilik hazırlıkları başlayıp kendi evimizi kurmaya başlayana kadar. Meğer ne kadar çok ayrıntı varmış, ne kadar çok çeşit varmış. Stres, heyecan, zevkler, renkler, görüşler, fikirler... Aman Allahım tam bir kaosun ortasına düşmüştük. Şükürler olsun ki eşimle zevklerimiz ve beklentilerimiz birebir aynıydı. Küçük gerginlikler dışında hiç bir tartışma yaşamamıştık. Şans da bizden yanaydı ve her işimiz rast gitti.

İlk olarak mobilya alımında geç kaldığımız için biran önce sipariş vermemiz gerekiyordu. Bu nedenle küçük bir hata yaptık ve oturacağımız evi ayarlamadan önce bütün mobilyaların siparişini verdik. Sonrada elimizde metre ile aldığımız salon takımına, koltuk takımına, yatak odası takımına uygun ev aramaya başladık. Evlerde bir acayipmiş. Ailem taşınacağı zaman ben sadece kendi odamı toplayıp başka bir şeye karışmadığım için bilmiyordum. Mutfak büyük salon küçük, salon büyük odalar küçük, mutfak dolabı az, kartonpiyeri yok... derken sonunda her metrekaresi gün ışığı alan aydınlık bir ev tamda aklımdaki evdi. Siparişi verilen mobilyalarda sığıyordu. Ev tutulmuştu. Eve mobilyalardan önce ilk perdeler geldi. Salona Japon fonlar kullanırken, beyaz lake yatak odasına beyaz stor üzerine iki yandan taşlarla tutturulan Fransız danteli siyah güneşlik... derken aydınlatmaya geldi sıra. Bir kaç yer gezdik ateş pahası avizeler. Babam bizi aldı benim bildiğim bir yer var dedi ve sanayinin ortasında bir avize imalathanesine götürdü. Birde ne görelim binlerce çeşit bütün mağazalar buradaydı. Koridorlar dahil bütün evin aydınlatmasını çok çok uygun fiyatlarla buradan almış olduk. Diyeceğim o ki; markasına, etiketine aldanmadan önce iyi bir araştırma ile aynı ürünleri çok daha uygun fiyatlara bulabileceğinizi sakın unutmayın. 

Örneğin,





Bu avizeyi yatak odasına almıştık. Çünkü deseni tülün deseniyle aynıydı. Biz 50 TL ye almışken isim vermek istemediğim bir mağazada 185 TL' ye satılıyordu. Hatta daha abartılı fiyatlara satanlarda var. 





Geçtiğimiz yaz yaşamış olduğumuz 3-5 aylık hazırlık aşamalarının hepsi bize büyük bir hayat dersi olmuştu. Küçük hatalar yapmadık değil ya da küçük aksilikler yaşamadık da değil... Ama eşiminde her zaman dediği gibi sonuç önemliydi ve biz mutlu bir yuva sahibi olduk.

20 Aralık 2010 Pazartesi

Hediyelik Eşya Fuarı 2010

      Bu yıl 21. si düzenlenecek olan geleneksel ‘’Hediyelik Eşya Günleri’’ , İzmir Uluslar Arası Fuar Alanında,  17 Aralık’da başlayıp, 31 Aralık 2010 tarihinde sona erecektir. Her yıl coşkusunu arttırarak sürdüren ‘’Souvenir Hediyelik Eşya Günleri’’,  zengin ürün çeşitleriyle, 100 binin üzerinde beklenen ziyaretçi sayısıyla ve katılımcı firmalarıyla, görkemini 2010 yılında da sürdürecektir.
      Hafta sonu ziyaret ettiğimiz Hediyelik Eşya Fuarı bize oldukça keyifli saatler yaşattı. Hatırlıyorum da küçükken (15 - 16 sene önce..) Annemle giderdik. Evde süslediğimiz yılbaşı ağacımızın altına herkes için küçükte olsa süslü püslü paketlerle hediyeler koymak en büyük heyecanımdı. Biblolar, çerçeveler, küçük el aynaları, şallar... herkese uygun bir hediye bulmanın en kolay yeriydi. Alınan hediyeler evde özenle paketlenirdi. Birde ben küçüğüm benden de küçük kardeşler kuzenler vardı ki onlara da ağacın içine çikolata toplar saklardım. Gece 12 olup da yeni yıla girdiğimizde çikolataları bulan afiyetle yerdi :) O zamanki çocuk kadar heyecanlanmıyorum belki ama... Yinede rengarek takılar, gümüşler, ev aksesuarları... Ne ararsanız bulabileceğiniz bir fuar alanı sizi bekliyor. 


Kuzenlerimizin standı da vardı. "Turkuaz Hediyelik" Uzak doğudan getirdikleri binlerce orjinal deniz kabuklarıyla yapılan tasarımlarını sergiliyor ve alıcılarını bekliyorlar. Normalde Toptan satış yapan şirketlerini sadece bu fuara özel perakende satışla müşterilerine sunuyorlar. www.turkuazhediyelik.com

Eşim bana bir yüzük birde kolye aldı.Yılbaşını bu şekilde geçiştirebilir mi? Tabi ki hayır :) Onun varlığı bile bana en büyük hediye ama... Yinede ufak hediyeler, sürprizler bekliyor insan ya da bayanlar mı demeliydim :)   

16 Aralık 2010 Perşembe

Yeni Yıla Girerken...


Her yeni yıl, yeni bir başlangıçtır.
Bin bir hayaller, planlar, kararlar, umutlar… Hemen hemen herkes yılbaşı geldiğinde hayatında yepyeni bir sayfa açılıyormuş gibi hisseder. 
Koskocaman yeni bir yıl… 
İyisiyle kötüsüyle geride bırakılıp çizgi atılan sayfa kapanır; tertemiz, beyaz, masum bir sayfa gibi yeni yıla dair planlar yapılır. 
*Bu sene o terfiyi alacağım.
*Bu sene kesin birikim yapacağım.
*Bu sene lisansımı ya da okulumu bitireceğim.
*Bu sene sağlıklı beslenmeye daha özen göstereceğim.
*Bu sene sigarayı bırakacağım.
*Bu sene ….. kursuna gideceğim.
*Bu sene aileme daha fazla vakit ayıracağım.
… 
Ve daha birçok yeni başlangıç planları…Yapılabilenler yapılır. Yapılamayanlar bir sonraki senenin listesine eklenir. 

Seneler böyle akıp gider.
Umutlar hiç tükenmez. Tükenmesinde zaten…

14 Aralık 2010 Salı

Yeni Bir Başlangıç...

Her yeni başlangıç insanı heyecanlandırır.
Okulun ilk günü...
İlk kez tek başımıza bakkala gittiğimiz gün... 
Üniversiteye adım attığımız ilk gün...
İlk kez ailemizden ayrı kurduğumuz yuva...
İşe başladığımız ilk gün...
Kendi emeğimizle kazandığımız ilk maaş...
Bir ömür boyu birlikteliğe "Evet" diyerek evliliğe adım atılan ilk an...
İlkler özeldir.
Bugün "ilk"lerime bir yenisi ekliyorum. Hayatta her gün yaşanılanlarla çeşitli duygular içinde yoğruluyoruz. 
Acı-Tatlı, mutlu-mutsuz, öfkeli-sakin, iyi-kötü... bir sürü duygu yüklüyor hayatta ki yaşanmışlıklar.
Bence her şeyiyle yaşanılan her an HAYATIN TUZU BİBERİ...


Bunlar da ilginizi çekebilir:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...